5 Kasım 2009 Perşembe

Doğu

Düş, 3. Tur : Doğu.


CamaeL rahatsızca yatağından doğruldu. Shanti ve bölüğünü doğuya yollayalı beri rahat bir uyku uyuduğunu hatırlamıyordu. Bir yandan ortaya ne çıkacağını merak ediyordu, öbür yandan rahatsız edilmemesi gereken bir şeyleri rahatsız edip, ülkeye felaket getireceğinden korkuyordu. Bir kere yapmıştı bunu; karşı çıkmıştı. Belki yalnız değildi bunu yaptığında ama, rahat yaşamlarından olmuşlardı.


“Buna, kedi merakı derim ben.” Gene masa başındaydı uzun, kızıl saçlı kadın. Elini sakince haritanın üzerinde gezdiriyor, başını hafifçe yana eğmiş, düşünceli düşünceli başını kaşıyordu.


“Kimsin sen?” diye sordu CamaeL yine, yataktan doğrulup ayağa kalktı ve kadına ilerledi.


“Diyelim ki, kararlar verme konusunda senden daha bilgili birisiyim, ancak çok sevilecek bir auram yok seninki gibi. Dolayısıyla, ülkenin geleceği için vermen gereken kararlara yön vermene yardımcı oluyorum. Bir nevi, danışmanınım ben senin diyelim.” Cılız ışık kadının yüzünün bir kısmını aydınlatıyordu; o an CamaeL onun sarı yeşil gözlerindeki kıvılcımı gördü. Garip bir şey vardı bu kadında bir türlü bilemediği, anlayamadığı ama derinden bir güven duyuyordu ona karşı. “Bana. . . Kelebek de.”


“Pekala. Bu gece ne istiyorsun?” Eliyle sandalyeyi işaret etti, karşılıklı oturdular. Camy, taze su doldurdu bardaklarına.


“Düşünüyordum.” Dedi kadın, sudan birkaç yudum alarak. “Biraz destek ve teşvik edici sözle, seni nasıl da takip ediyorlar! Baksana, daha kısacık bir zaman önce kıtlıktan hepiniz kırılmak üzereydiniz, şimdi ise…” alaycı bir şekilde ellerini kaldırıp alaycı bir tonla “beraberce çalışmamızın gücüyle, yıllarca huzurla yaşayabilecek kadar kaynağa sahibiz kardeşlerim!” dedi ve kahkahalara boğuldu.


“Gerçekten söyleyeceğin bir şeyler var mı, yoksa sadece sıkılan canını eğlendirmek için mi geldin?” dedi Camy, rahatsızca olduğu yerde kıpırdanarak.


“Ah, tamam tamam. Doğudan gelecek habercileri bekle. Papillon’a asker gönder. Bir yandan kaynak toparlamaya devam edilsin, buna ihtiyaç olacak. Ve unutma; asla ve asla yeterli olmayacak.” Kelebek ayaklandı. “Sabah şehir meydanına bak. Başka kimsenin ona dokunmasına izin verme.”


“Ne?!” şaşkınlıkla kafasını çevirdi Camy, ama kadın yok olmuştu. İç çekip yatağına uzandı gene. Rahatsız uykularının arasında ne olacağını düşündü.

***

Ertesi sabah yoğun bir konuşma sesiyle uyandı, büyük bir kalabalığın çıkardığı uğultuydu bu. Doğruldu, yavaşça çadırından dışarı çıktı. Büyük bir kalabalık şehir meydanında toplanmış, bir şey hakkında konuşuyordu. CamaeL’i görünce kalabalık açılarak yok verdi ona ve Camy o an onların ne hakkında konuştuğunu gördü.


Bir mızraktı bu. Çok normal görünüşlü, sade bir mızrak.


“Gece bir anda gökten düştü.” Dediler. “Nereden geldiğini bilmiyoruz hanımım.”


CamaeL yavaşça mızrağı kavrayıp topraktan çıkardı. “O zaman umalım, bu bize şerden çok hayır getirsin, bir hediye olduğunu umalım.” Mızrağa baktı bir süre; bu topraklara gelmeden önce, diğer bölüklerden birinde gördüğü mızraklara benziyordu bu. Ancak hissediyordu bir şeylerin farklı olduğunu. Bunu kendisine saklamak en iyisi olacaktı belli ki.


“Doğudan haberciler geldi!” diye seslendi bir haberci çocuk, şehrin kapılarındaki nöbetçilerin yolladığı haberci çocuklardan biriydi seslenen. “Sizi bekliyorlar Leydi CamaeL.”


Mızrağı sağlamca elinde tutarak, habercileri ağırladıkları çardağa gitti. Evet, tanıyordu onları da, Shanti’nin bölüğündendiler. Camy’yi görünce ayağa kalkmaya yeltendiler ama Camy onları durdurdu. Bir yandan karınlarını doyururken bir yandan konuşmaya başladılar.


“Kabileleri bulduk.” Dedi erkek olan. “Yüzlerce dikilitaş, hepsinin üzerinde yazıtlar var. İncelemek için çok bir fırsatımız olmadı,ancak kayıp olan batık kıtadan, tanrısallaşan varlıklardan söz ediyorlar. Bulduğumuz vahşi halk ise kendilerine Hueth Fea diyor.”


“Orman elfleri?” CamaeL kaşlarını çattı. Bunu iyiye mi yorsaydı kötüye mi bilemedi.


“Onun dışında çok fazla bir şey bulamadık hanımım, ancak belki dikilitaşları dikkatli incelersek ve keşiflerimize devam edersek bir şeyler bulabiliriz.”


“O zaman,” CamaeL başını yana eğdi. “doğuda, ormanların içinde ve bu dikili taşların yakınında bir köy kurulsun. Adı Historia olsun. Araştırmalara devam edin. Beni habersiz bırakmayın.” Duraksadı. “Bu gece dinlenin, yarın yola çıkın.” Hafifçe kafasıyla selamladı adamları ve harita üzerine notlar yazmak için odasına çekildi.

***

Ertesi gece gene geldi Kelebek.


“Orman elfleri ha?” dedi gülerek. Sandalyede geriye doğru yaslanmış, arka ayakları üzerinde ileri geri sallanıyordu. “Sence onları şehre almak ve bilgilerinden faydalanmak iyi olmaz mıydı?”


“Belki. Ama dost olduklarından emin miyiz?” diye cevapladı Camy, bu sefer yataktan kalkmayı gerek bile duymamıştı.


“Eğer dost değillerse, onları ezecek kadar askeri gücümüz yok mu?”


“Sanırım. . .” Başını kadına doğru çevirdi. “Seni neden hiç gündüz insanların arasında görmüyorum ben? Sana ihtiyacım olduğunda nasıl bulacağım ki seni?”


Kadın kalktı, Yatağın kenarına oturdu. Yüzünde hoş bir gülümseme vardı. “Ben hep etrafındayım. Ve ne zaman ihtiyacın olduğunda hep orada olacağım. Uyu şimdi. Yarın büyük bir gün.”

***

Gün doğdu. Herkes erkenden uyanmıştı bugün, sanki önemli bir şeyler olacağını bilir gibi. Daha kimse işine gidemeden, haberciler daha yola çıkamadan başladı CamaeL sözlerine.


“Gecem yine düşüncelerle doluydu. Daha çok kısa bir zaman önce kıtlıktan kırılma noktasına gelmişken yeni kaynaklar bulduk, ve devam ediyoruz gelişmeye. Yalnız olmadığımızı öğrendik ve belki, yeni dostluklar edindik. Eskiden, buraya düşmeden önce, monoton ve birbirinin aynı idi günler. Ama bakın, artık yarın karşımıza nelerin çıkacağını bile bilmiyoruz.” CamaeL gülümsedi. “Bu yüzden, tedbirli olmalıyız. Karşımıza çıkabilecek her şeye karşı tedbirli olmalıyız! Elimizde bazı kaynaklar mevcut, ama daha fazlasına ihtiyacımız var. Gelişmek ve daha ileriye gidebilmek için. Yarının bize ne getireceğini bilmiyoruz; kendimizi korumayı öğrenmeliyiz. Kimin dost, kimin düşman çıkacağını bilemeyiz.”


Kalabalıktan rahatsız mırıltılar yükseldi gene.


“Askeri gücümüzün olması demek, savaşa gidiyoruz demek değil, tekrarlıyorum. Ormanda vahşi kabileler var, ve eğer onlar varsa kim bilir daha neler vardır!”


Bir den bir yaşlı kadın fırladı herkesin önüne. “Hissediyorum geliyor. . . CamaeL, çok güçlü bir şey geliyor. Bakmaya korkuyorum, görmeye korkuyorum ama geliyor!” Kalabalıktan birkaç kişi, kadını geri çekmek için atıldıysa da, CamaeL bulunduğu yüksek yerden inip kadını yerden kaldırdı. Bir kenara oturttu onu ve sonra geri yerine geçti.


“Eminim siz de kalplerinizin bir kenarında hissediyorsunuz bunu. Korkmak çözüm değil. Bu sabah meydanda bir mızrak buldum, ve bunu iyiye yormak istiyorum. Bunun bize bir hediye olduğuna inanmak istiyorum. İnancınız tam olsun, ne olursa olsun, felaket gelsin ya da huzur, beraber oldukça hiçbir şeyin bizi yıkabileceğini sanmıyorum. Gardımızı düşürmemeliyiz. Sınırlarımızı sakin tutabilmeliyiz.”


Mırıltılar sustu. Yaşlı kadın sakinleşti. En sonunda CamaeL derin bir iç çekti.


“Bir bölük asker Papillon’a gidecek, bir bölük de habercilere doğuya kadar eşlik edecek ve orada yeni kurulacak köyü, Historia’yı koruyacak. Eğer içinizde gönüllüler varsa, orada yapılacak araştırmalara katılmak için, hemen şimdi yola çıkacak olan gruba katılabilir. 2 bölük daha asker yetiştirilecek ve yineliyorum; gönüllüler olmazsa, ben sizi seçmek zorunda kalırım.”


Gönüllü olanlar bir kenarda toplanırken, yola çıkmaya hazırlanmak için bir grup insan da ayrıldı kalabalıktan. Anlaşılan hiçbir sorun çıkmayacaktı.


“Ve son olarak,” parmakları mızrağı kavradı sıkıca. “Ormandaki halk, Hueth Fea yani Orman elfleri… Onları şehrimizde ağırlamak istiyorum.”


Kalabalıktan çıkan ses mırıltıdan çok bir gürültüydü bu sefer. CamaeL sertçe mızrağın metal kısmını yere vurdu.

“Sessizlik!” diye haykırdı. “Onlar buranın yerlileri ve bizden kat kat daha fazla şeyler biliyorlar! Biz buraya gelmeden çok önce onlar burada yaşıyorlardı! Hangi bitki nasıl kullanılır, etrafta ne tehlikeler vardır, hepsini biliyor olmalılar bu kadar süre sağ kaldılarsa. Bize öğretebileceklerini düşünün!”


Kalabalık sessizleşti. Hala daha rahatsız olanlar vardı bundan.


“Bu konuda da anlaştığımıza göre, hepinize iyi günler dilerim.”


Kalabalık dağılırken, aceleyle yola çıkacak güruha yetişti. Gelen habercilerden erkek olanın eline bir kağıt sıkıştırdı. “Bunu Shanti’ye ver,” diye fısıldadı. “Nehri takip etsin ve güneye insin. İyi yolculuklar.”


Adam kafasıyla onayladı ve kalabalık gruba işaret etti. Onlar yavaşça şehirden ayrılırken CamaeL sessizce onları izledi.


Sınır genişletme: 3 gelişim (Düş)

Şehir kurma: Doğuda orman içinde, Historia : 2 üretim 1 gelişim

Populasyon artımı (Düş): 1 gelişim 1 üretim

2 x Asker üretimi (200 asker, Düş) : 2 Askeri

Güneye Keşif: 1 Gelişim

Kaynak keşfi: 1 gelişim 1 üretim

100 asker -> papillon’a gitti

100 asker-> Historia’ya yola çıktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder